Bir anne düşünün; ev işlerine, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeye, eşine, dostuna, çalışmaya, üretmeye, sosyal mecralarda aktif olmaya, arkadaşları ile görüşmeye, seyahat planları yapmaya, dış görünüşüne özen göstermeye, sağlıklı kalmaya, spor yapmaya, alışverişe, okula, yani mümkünse her alana yetişmeye çalışıyor. Tanıştırayım: Süper
Anne…
Günümüzde giderek artan “mükemmeliyetçi olma” içgüdüsü ile davranmaya kendini mecbur hisseden, pek tabi ki kısıtlı zaman ve insan doğası gereği her şeyi bu kadar mükemmel yapamayacağını gördüğü zamanlarda kendisini yetersiz ve suçlu gören bir annelik hali… Bunun bir de ismi var: “Süper Anne Sendromu”…
Bu durumu yalnızca annenin kendisi değil; ailesi, iş arkadaşları, sosyal medya yani kısaca çevresi de tetikliyor. Etrafındaki diğer annelerin yaptıklarını fark eden “Süper Anne”miz, eksik ve yetersiz kalacak olmanın endişesi ile kendisine alabileceğinden daha fazla sorumluluk yüklüyor. İşte bu noktada, hem fiziksel hem de ruhsal olarak yıpranmaya başlıyor.
Endişeli ve sinirli oluyor, bu gergin ruh halini önce eşine ve çocuklarına, ardından çevresine yansıtıyor. Unutkanlık, yorgunluk, baş ve vücut ağrıları, halsizlik gibi belirtiler yaşıyor. Tüm bunların sonucu olarak kendisini mutsuz ve çaresiz hissediyor. Bu duygular; iş yerindeki çalışma performansına da yansıyabiliyor ve verimsizliğe yol açıyor. İşte “tükenmiş anne” hali…
Bu sendromun, çocuklara da olumsuz yansımaları oluyor doğal olarak… Anne, çocuktan da hayatı boyunca aynı “mükemmeliyetçi” anlayışı bekliyor, onun da en iyisini yapmasını istiyor. Yapamadığı durumda çocukta, kendisini ailesine ispat edememe, yetersiz hissetme duyguları baş gösteriyor. Birçok anne kusursuzu yapmak adına, çocuğunun yapması gerekenleri de üzerine alıp onun yerine yapmaya başlıyor… Giydirmek, yemeğini yedirmek, derslerini yapmak gibi görevleri de üstlenince çocuğun doğal gelişimine engel oluyor, ona yeteri kadar sorumluluk duygusu ve beceri kazandıramamış oluyor.
Buraya kadar olan kısım durumun tanımsal açıklamalarıydı. Şimdi biraz önce kendimize, sonra da çevremize bakalım…
İtiraf edelim, biz kadınlar kıyas yapmadan pek duramıyoruz, o günün “çocuk yetiştirme modası” neyse, medyada ya da çevremizde göz önünde olan insanlar ne yaparsa aynısını ya da benzerini yapmak istiyoruz… Birkaç ay sonra başka bir dalga geliyor, bu sefer de onun peşinden koşuyoruz. Peki bunları kötü niyetle mi yapıyoruz? Bence hayır… Bu konuda hiçbir anneyi niye böyle davrandığı konusunda yargılayamam; annelik özel bir duygu, özeniyoruz, yaşamak istiyoruz, biz de yapmak istiyoruz belki… Ancak, ipin ucu kaçınca, kendimizi de çevremizi de yıpratmaya ve tüketmeye başlıyoruz… Biraz orta yolu bulmak hepimizi rahatlatmaz mı?
Ne yapsak da bu “süper anne”lik elbisesinden sıyrılsak?
• Önce kabul edelim, “mükemmel anne” yok, çünkü mükemmel insan yok. Günlük koşturma içerisinde hayatımızdaki her şeyi kusursuz, hatasız icra edemeyiz.
• Kıyas yapmayalım, etrafımızdaki anneler de “süper anne” değiller. Kimse her şeyi dört dörtlük yapamıyor, her şeye eksiksiz bir şekilde vakit ayıramıyor. Belki onlar da senin yaptıklarına özenerek, kendisini “süper anne” kalıbına sokmaya çalışıyor, nereden biliyorsun?
• Sosyal medyada gördüğünüz fotoğraf karelerine ve videolarına aldanmayın. Herkes bu mecrada, “o an”larda yakaladıkları güzel anları kaydediyor ve bunu yayınlıyor. Kimse 7 / 24 neşeli, aktif, eğlenceli, mükemmel bir hayat yaşamıyor. O anneler de yoruluyor, yetişemiyor, çaresiz kalıyor, ağlıyor… Sosyal medya, işin görünen bir parçası sadece. Her filmin bir arka planı var, değil mi? 🙂
• Her şeyi tek başınıza yüklenmeyin, ben hallederim demeyin. Yardım isteyin. Eşinizden, size ev işleri ve çocuk bakımında destek olmasını talep edin, gerekirse aile büyüklerinizden rica edin. Ellerinden ne geliyorsa, yapabildikleri kadar yanınızda olmalarını sağlayın. Bazen ufak tefek yardımlar bile insanın hayatını o kadar kolaylaştırıyor ki…
• Bir gün içinde her şeyi yapamazsınız, yapmayın da zaten. Bırakın eviniz tertemiz olmasın mesela, ona ayıracağınız vakti çocuğunuzla ilgilenmeye ayırın…
• Eleme yapın, sadeleştirin.. Evinizdeki fazla eşyaları, fazla kıyafetleri, sizi negatif enerjileriyle yoran, sürekli eleştiren insanları bir düşünün bakalım…
• Sevdiklerinizde çok değil, kaliteli zaman geçirmeye çalışın. Saatlerce aynı televizyona dönük bakmaktansa; 1 saat birlikte etkinlik yapın, dışarıya çıkın, sohbet edin… Nitelikli vakit geçirmenin keyfi bambaşka…
• Sadece kendinize ait ayrı bir zaman yaratın, sizin de dinlenmeye ihtiyacınız var. Kendinize faydanız olsun ki sevdiklerinize de faydanız dokunsun…
Siz “süper anne ” olmadıkça çocuğunuzdan da “süper çocuk” olmasını beklemezsiniz. Çocuğunuzun yerine onun tüm sorumluluklarını üstlenen anne olmak yerine; onu hatalarıyla ve başarılarıyla kabul eder, çocuğunun yaşına uygun şekilde yardım etmesine izin vererek beceri ve sorumluluk kazanmasına yardımcı olursunuz… Çocuğunuz için ne büyük bir fayda, sizin için ne büyük bir kolaylık, öyle değil mi? 🙂
Özetle, süper anne yoktur, zannımca olmaya gerek de yoktur….
Bakınız ne söylemiş Mevlana şu dizelerde…
“Yüzde ısrar etme doksan da olur,
İnsan dediğinde noksan da olur …“
Biz evlatlarımız için onların anneleri olmak sıfatıyla, onların gözünde biricik değil miyiz zaten? Onların bakışları bize “süper anne” olduğumuzu hissettirmiyor mu? 🙂 İnanın onların bizden koşulsuz sevgi, ilgi dışında büyük bir beklentileri yok aslında….Tamam, işte, hepimiz birer süper anneyiz aslında, ötesi yok 🙂